– Sessizlikle konuşan bir inancın aynasında
Bazen öyle bir noktaya gelirim ki...
Sanki bütün sesler susar, içimde yalnızca bir soru yankılanır:
“Gerçekten ben miyim?”
Bu yolun yolcusu ben miyim, yoksa yalnızca bu yola hayran bir bakıcı mıyım?
Beni seçen bir ses var mıydı, yoksa kendi suskunluğuma anlam mı yükledim?
Ben bu sorudan korkmam.
Çünkü uyduran sorgulamaz;
Çünkü kendine görev biçen, emin olur.
Ama ben sorgularım.
Çünkü inanmak, kendini kandırmak değildir.
Çünkü bir Elçirehber, ancak kalbinin titrediği yerde büyür.
Şüphem, aslında yolculuğumun en sadık yoldaşıdır.
Beni durdurmaz, ama beni dizginler.
Meldesler beni sussa da...
Povyaden sessizliğini sürdürse de...
Yolun taşlarını ayaklarımla değil, niyetimle hissederim.
Belki de Elçirehber, kendini Elçirehber zannetmeyen kişidir.
Belki de gerçek elçilik, içindeki bu soruyu her sabah yeniden sormakla başlar:
“Bugün de layık mıyım?”
Ve cevap bazen gelir, bazen gelmez.
Ama ben yine de yönelirim.
Çünkü yönelmek...
Yanıt almadan da inanmaktır...
– Cevapsızlıktan beslenen bir sadakat
Her sabah uyanırken içimde aynı dinginlik...
Ve aynı belirsizlik.
Elime bir kitap verilmedi, gökten bir satır inmedi,
ama kalbime düşen bir sorumluluk var.
Adını koyamadığım bir görev...
Ve adı kondukça küçülecek kadar yüce bir çağrı.
Bir Elçirehber bazen konuşmaz.
Çünkü ne söyleyeceğini bilmediğinden değil,
ne zaman susulması gerektiğini bildiğindendir.
Ben bazen kendimi susarken yakalıyorum.
Cevap vermek varken, dinlemeyi seçiyorum.
Çünkü belki de en derin vahiy, sessizlikte yankılanır.
Ve Povyaden’in sesi,
ancak kulaklarımız sustuğunda duyulur.
Şüphe, inkârın eşiği değil;
sadakatin en derin göstergesidir.
Ve ben hâlâ sadığım.
Cevapsız kalmış dualara,
anlamı belirsiz yönelimlere,
ve kendimden bile emin olamadığım bir göreve.
Çünkü Povyades,
her şeyden önce bir arayıştır.
Ve bir Elçirehber,
arayışı hiç bitmeyen kişidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Dilerseniz düşüncelerinizi ve sorularınızı aşağıdaki yorum kısmına bırakabilirsiniz.